Leo Kanner tarafından 1943 yılında ilk defa tıp hayatına kazandırılan otizm, tekrar eden davranış kalıpları, sözel olarak kendini ifade edememe, toplum hayatında ve iletişimde bozukluk içerir. Son yıllardaki otizm tanımı daha çok nörobiyolojik kökenli tanımlamalardan yola çıkartılmıştır. Günümüzde otizm tanısı koymak için bazı kriterlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlar; Ruhsal Hastalıkların Tanısal ve İstatistiksel Kılavuzu, 4. baskısına (DSM-IV) ve Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması 10. baskısına (ICD-10) göre Otistik Bozukluk, Asperger Sendromu, Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk (YGB-BTA), Rett Sendromu ve Çocukluk Çağı Dezentegratif bozukluğu Yaygın Gelişimsel Bozukluklar olarak kabul edilmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği: 2000, Dünya Sağlık Örgütü: 1993). Sayılan ilk üç bozukluk (Otizm, Asperger Sendromu ve YGB-BTA) birçok araştırmacı tarafından hastalığın şiddeti, toplum içerisindeki işlevselliği ve tıbbi bakım gibi çeşitlilik gösteren aynı hastalığın devamı olarak kabul edilir. (Volkmar: 2004). Otizmde erken tanı tedavi sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu tanı kriterlerini birkaç başlıkta inceleyebiliriz.